Page 161 - 9. SINIF VIP TÜM DERSLER KONU ANLATIMLI - EDİTÖR YAYINLARI
P. 161

2. Tema: Anlam Arayışı

               EDEBİYAT ATÖLYESİ - 1AT ATÖLYESİ - 1
               EDEBİY                                            Şoförün yanında oturan siyah elbiseli, gümüş çerçeveli gözlük
                                                                 takmış, yaşlıca, sünepe tavırlı bir adam -Beyşehir tarafları-
            KAMYON HİKÂYESİNİN TAHLİLİ                           na dava toplamaya giden bir avukat- başını arkaya çevirerek:
                                 KAMYON                          “Uğurlar olsun cümlenize!” diye bağırdı. İçerdekiler hepsi bir-
            Kamyon, Zincirli Han’ın dar ve basık kapısından, yan duvarla-  den aynı sözü tekrarladılar. Konya’dan çıkıp Beyşehir’e giden
            ra sürtünüp sıvaları dökerek ve üzerine bağlanmış sepetlerle   yolun  başlangıcındaki  dik  yokuşu  tırmanmaya  başlayınca
            çuvalları dört tarafa fırlatarak ıkına sıkına çıktı. Şoför bir eliyle   herkes yanındaki ile veya çaprazlama ta öbür baştaki biriyle
            direksiyona yapışmış, dört metre genişliğindeki sokağın karşı   lafa koyuldu (...) Birbiri arkasına dizili tahta sıralarda oturma-
            tarafındaki berber dükkânlarına girmeden sola manevra ya-  yıp yarım lira eksiğine en arkada yere çömelen ve kamyonun
            pabilmeye uğraşıyor, öteki eliyle de ağzına peynirli pide tıkı-  şiddetle sarsılan bu kısmında ikide birde, başlamak üzere olan
            yordu. Toz, çamur, benzin, makine yağı tabakalarının altında   uykularından fırlatılan köylüler, (...) boş gözlerle bakışıyorlardı.
           EDİTÖR YAYINLARI
            elbisesinin ve yüzünün rengi pek belli olmayan şoför yamağı
            arka tarafta durmuş, iki yana koşarak şoföre:        Sonradan gelen genç köylü ilk defa otomobile biniyordu. Ben-
            “İleri!.. Geri!.. Yana!..” diye işaretler veriyor, bir taraftan da so-  zi sapsarıydı. Bunun yarısı alışmadığı bir şeyde hızlı hızlı gö-
            ğan ekmek tıkınıyordu. Kamyon, içindeki yirmi iki müşterisiyle   türülmenin verdiği heyecan ve korkudan, yarısı da başka bir
            beraber sokağa çıkıp biraz ilerledikten sonra durdu. Uzaktan   şeyden geliyordu. Konya’ya bir saat ötedeki bir köyden olan bu
            doğru koşup gelen bir çocukla, otomobilde heybesini bacakla-  delikanlı otomobile binmişti, İzmir’e gidecekti. Araba İzmir’e
            rının arasına almış değirmi sakallı birisi fiskos edip konuşma-  gelince şoför yolcuları selametlemeden evvel nedense yol pa-
            ya başladılar. Ara sıra duyulan “Buğday, veresiye defteri, şinik,   rasının üstünü toplamak âdetindeydi.
            sekiz metre kara dimi...” gibi sözlerden, İzmir’e giden manifa-  Bunu genç köylü de biliyordu fakat yazık ki şoförün bu isteği-
            turacının, oğluna, dükkân idaresi ve köylülerle veresiye mu-  ni yerine getirecek vaziyette değildi. Yanında beş parası bile
            amelesinin şekli hakkında son talimatı verdiği anlaşılıyordu.   yoktu. Mahsuller para etmeyince, vergiler ödenmez hale ge-
            İkide birde sabırsızlıkla arkasına dönüp bakan şoföre şöyle bir   lince, evde tuz, gaz tükenip yerine yenisini koyamayınca oğul
            başını çevirip:                                      babasını bir kenara çekmiş:
            “Dur azıcık... patlamadın a!..” diyor; sonra gözlerini müşteri-
            lerde de gezdirerek sözünün yalnız şoföre değil, başka sa-  “Baba, ben gidip şehirlerde çalışayım. Bak, köyün yarısı gitti,
            bırsızlananlar  varsa  onlara  da  dokunur  olduğunu  anlatmak   İzmir’de çok iş varmış. Fabrikalarda adamına göre yarım lira
            istiyordu. Bu sırada, sırtında eski bir heybe ile çok genç bir   yevmiye bile veriyorlarmış. Kışın burada kalıp yük olacağıma,
            köylü otomobile yaklaştı; tereddüt eder gibi bir müddet şoföre   gidip ekmeğimi ararım, harman zamanında gene gelir, tarlada
            baktıktan sonra:                                     çalışırım...” demişti. İhtiyar babası aklı ermediği ve fakirlikten
            “İzmir’e mi?” diye sordu.                            söz söyleyemez, fikir ortaya atamaz hale geldiği için peki dedi.
            “Oraya!..”                                           Ve on sekiz yaşındaki delikanlı, bundan evvel İzmir’e gidip ge-
            “Beni de alır mısınız?”                              lenlerden akıl danışmaya gitti.
            “Yer yok!..”                                         İzmir’e gitmek için evvela Konya’dan otobüse binmek lazımdı.
            Delikanlı  hemen  arkasını  döndü,  uzaklaşmaya  baş-  Beyşehir, Karaağaç, Ödemiş üzerinden iki üç günde varılıyor-
            ladı.  Fakat  şoförün  penceresine  dayanarak  ona  bir-  du. Yol parası beş lira idi. İzmir’e varınca hemşerileri bulup
            takım  şeyler  havale  eden  esmer,  uzun  boylu,  sı-  ötesini onlardan öğrenmek lazımdı.
            rım  gibi  incelmiş  boyunbağlı  birisi  arkasından  bağırdı:   Delikanlı bunun üzerine yol parası tedarikine çıktı. Fakat evin-
            “Gel buraya! Hey... Delikanlı!..”                    deki eski bir çifteye bir liradan fazla veren bulunmadı. Beş lira
            Köylü döndü. Esmer, uzun boylu adam şoföre:          gibi mühim bir parayı köyde bir araya getirebilmek, bir hafta
            “Ne diye yer yokmuş, arkada bir yere sıkıştır!..” dedi. Bu adam   uğraştığı halde mümkün olmadı. Ne yapacağını şaşırmış bir
            kamyonun sahibi idi. Şoför yüzünü buruşturarak indi. Delikan-  halde iken bakkalın oğluna rastladı. Bu çocuk bir zamanlar
            lıdan yarım lira peşin aldı. Sonra, arabanın arka kapağını gev-  babasının yanından kaçıp şoför muavinliği yapmıştı. Kendisi-
            şeterek eğri bir şekle koyan ve üzerine çullarını seren öteki   ne akıl öğretti:
            köylüleri sıkıştırıp yeni gelene bir yer açtı. Zaten dizleri üzeri-
            ne çömelerek ancak sığışabilen yolcular hem; “olmaz, buraya   “Ülen, sen deli misin? Otomobile de para mı verilirmiş?..” dedi
            nasıl sığar!” diye söyleniyorlar, hem de her setre pantollunun   ve ona, şoföre yarım lirayı peşin verdikten sonra bir daha beş
            emrine itaate alışık bir tavırla birbirlerini iterek yer açıyorlardı.   para vermemesini, İzmir’e yaklaştıkları zaman usulca arkadan
            Genç köylü bir kıyıya çömeldi, heybesini altına aldı ve kam-  atlayarak tüymesini ve İzmir’e yayan girmesini söyledi. Yalnız
            yon, hızla bir sarsıldıktan sonra yürüdü.            şunu da ilave etti:

                                                                                    Türk Dili ve Edebiyatı    161
   156   157   158   159   160   161   162   163   164   165   166