Page 210 - 9. SINIF VIP TÜM DERSLER KONU ANLATIMLI - EDİTÖR YAYINLARI
P. 210

4. Tema: Dilin Zenginliği

        sevmezdi. “Hoşlanmazsın,” diye kestirip atardı. ‘Yüksek’ ar-  latamadın; belki o insanın yüzüne bakar bakmaz anlatmanın
        kadaş çevrelerinde üniversite arkadaşlarından utanırdı Selim.   yararsızlığını gördün. Bu düşüncelerle çevresini, Burhan’ı, ona
        “Seni ele vermemizden korkuyorsun,” diye saldırırlardı Selim’e   duyduğu sebepsiz öfkeyi unuttu; kendini bıraktı bir süre. Gözü,
        kantinde. Hepimiz, tanımadan, sevimsizliklerine inanırdık bu   bir koltuğun üzerindeki dantele takıldı; hissetmeden ona baktı
        adamların. Bu yüksek arkadaşların da bizi tanımadan sevim-  ve düşündü. Her gün birlikte yaşadıkları yılları düşündü. Nasıl
        siz bulduklarını bilmeseydi, tanıştırmaktan kaçınır mıydı? Ben   bu duruma geldik Selim? Bir arada olmanın kaçınılmazlığın-
        bile zorlukla barınabiliyorum aralarında; sizi hemen yutarlar,   dan başka bir neden yok muydu bizi yaklaştıran? Aramızdaki
        demek isterdi kantindeki arkadaşlarına.              boşluğu  nasıl  doldurmalıyım?  Sen  olmadan  seni  nasıl  öğ-
        Turgut da bu eski ve tatsız hatırlamanın verdiği soğuklukla,   renmeliyim? Belki de bu kısa huzursuzluğu duyduğum için,
        ‘Ankara’da bulunuyorsunuz’ gibi, ilk görünüşte masum fakat   dantelin  kıvrımlarından  gözümü  bir  türlü  ayıramadığım  için
           EDİTÖR YAYINLARI
        hiçbir kantin arkadaşının, gerisinde gizlenen istihzayı kaçır-  benimle övünürdün. Koca ayı, derdin, düşünür gibi bir halin
        mayacağı sahte bir incelikle yere vurmuştu Burhan’ı. Burhan   var. Dikkat et midene dokunur sonra. Zararı yok, yaşasaydın
        da kantincilerin bu durumda ifade etmekten çekinmeyecekleri   da beni yerin dibine batırsaydın. Bin kere esir alsaydın beni,
        bir deyimle ‘yerin dibine geçmişti’. Kimleri yerin dibine geçir-  Selim! Öyle durma hiç konuşmadan. Ağır bir söz söyle, utan-
        medik kantinde, kendilerinin haberi olmadan. Güner, döverdi   dır beni. Söyle, de ki: bin tane kitap okumak gerek. Geceleri
        muhakkak bu adamı hiçbir nedene dayanmadan. Hiç nedeni   de uykusuz kalınacak. Her gün durmadan koşulacak, akşama
        yok da denemez bir bakıma; Selim’e, ‘arkadaşlarının’, Güner’e   kadar; sonunda epsilon kadar küçük bir fayda temin edilecek.
        tanıştırmaktan utandığı arkadaşlarının, ne kadar zayıf oldu-  Bir epsilon, iki epsilon... razıyım. Esir Selim esir. British Mu-
        ğunu göstermek gibi bir bahane bulunabilirdi. Sen, benden,   seum’a gidilecek. (...) istersen sakal da bırakırım. Kataloglar
        gerçekten çok gerisin                                içinde kaybolacaksın Turgut, de. Bir dene bakalım. (...) Hidrolik
                                                             çalışmak gerekiyor hem de ezberlemek yok; anlayarak, desen
        Burhan. Bana bakarken bu kadar çeşitli ve çelişik duygularla   itiraz edersem o zaman söyle. Batı ve Güney Anadolu Hitit,
        kendini yiyebilir misin? Sen, sadece soğuk bir kayıtsızlık gös-  İyon ve Mikene medeniyeti kalıntılarını görmenin bir yararı
        terebilirsin. Sonra da kendine, benim anlayamayacağım derin   olacak mesela. Arabayı alınca hemen toplarım çoluk çocuğu.
        bir pay çıkarırsın bundan. Ne çıkardığın da pek belli olmaz.
        Kalın  camlı  gözlüklerinin  gerisinde  ne  düşündüğünü  kimse   Çoluk çocuk mu hayır, hayır Selim. Bir an için oldu o durakla-
        anlayamaz. Selim olsa çırpınırdı: “Daha elini sıkmadan mah-  ma. Bir yolunu bulurum. Sen düşünme orasını. Selim, ne ka-
        kum ediyorsunuz adamı.” Kayhan da olsa cevabı kaçırmazdı:   dar kuvvetliyim göreceksin. Ellerinin bütün gücüyle koltuğun
        “Tarih  de  bizi.”  Sonunda  sen  kaybediyorsun  Turgut.  Olsun.   kenarlarını  sıkmakta  olduğunu  hissetti.  Endişeli  bir  bakışla
        Demek Burhan bu. Selim’in bahsettiği Burhan. Neden bekle-  Müzeyyen Hanım’a ve Burhan’a çevirdi gözlerini. Ona bak-
        medim? Belki de o: “Selim sizden bahsederdi,” diye atılırdı.   madan, alçak sesle konuşuyorlardı. Hepimiz suçluyuz Selim.
        Hayır.  Atılmazdı.  Benimle  ilgisi  sınırlı.  İşte  gene  kaybettim.   Alçak  sesle  konuşmalıyız.  Fakat  ben  bir  yolunu  bulup  yük-
        Neden acele ettim? Burhan kendini tuttu, konuşmadı. Böyle   selteceğim sesimi. Burhan ayağa kalktı, Turgut’a yaklaşarak
        bir meselesi yok aslında. O zaman da kendi kaybeder. Kaybe-  elini uzattı. Turgut bu eli kuvvetle sıktı. “Ankara’ya gelirsem...
        der ama, şu Burhan da neden ağırlık taslar, mollalar gibi? Bu   sizi aramak... konuşur... bir mahzuru yoksa...” gibi sözler mı-
        Selim de insandan hiç anlamazdı. (...) Turgut kendine gel, ada-  rıldandı Burhan’a. Bir kâğıda bir şeyler karalayıp verdi Bur-
        mın bir şey dediği yok. Eski huyların ortaya çıktı gene. Çıksın!   han. Bakmadan cebine attı bilinçsiz bir hareketle. Müzeyyen
        Eski huylarımdan kaçmakta acele etmişim anlaşılan. Bu ‘olay’   Hanım oturma odasına döndüğü zaman, Turgut’u aynı yerde,
        karşısındaki zayıflığımdan anladım bunu. Yeni huylarımla büs-  ayakta buldu. Turgut, yavaş bir sesle sordu: “Odasına gidebi-
        bütün gülünç oldum. (...) Şimdi de Müzeyyen Hanım’a döndü.   lir miyim?” Selim’in annesi, Selim’den bir şeyler taşıyan yü-
        Onunla, bir anayla nasıl konuşulursa öyle konuşur herhalde.   zünü yana çevirdi, gözyaşlarını göstermemek için. Turgut bir
        Ben de kendimi ele vermeyeceğim daha fazla. Senden sonra-  an durdu, onun omzuna dokunmak istedi; vazgeçti. Selim’in
        ya kalmakla da Selim’i daha çok sevdiğimi göstermiş olaca-  odasına yürüdü.
        ğım. Efendim?                                        Turgut, biraz içi burkularak girdi odaya. Bu oda benim için gö-
                                                             ründüğü kadar sıkıcı değildi. Belki de sıkıcıydı, benim tanıdı-
        “Ne  söyleyeceğimi  bilemiyorum,”  diyordu  Burhan.  Ben  de   ğım gibi değildi. Selim de onu bütün canlılığıyla tanıdığım bir
        bilemiyorum. Birden mahzunlaştı. Bana anlatabilirdin Selim.   sırada kendini öldürdü. Bu odayı tanımıyorum herhalde, içinde
        Böyle bir durumda kim dinlemezdi ki seni? Ne yaptın son ay-  ölen Selim’i bilmiyorum. Odaya ve eşyaya ilk defa bakıyormuş
        larda? Anlamasam da dinlerdim seni. Bir “hukukumuz” vardı   gibi incelemeye başladı. Pencereyi tam kapatmayan ve güne-
        hiç olmazsa. Ölümcül düşüncelerini hafifletirdi bir insanın var-  şi biraz geçiren basma perdeler sıkı sıkı kapalıydı. Basmanın
        lığı belki. Belki de anlatmaya çalıştın birilerine. Kim bilir? An-
                                                             bazı yerleri solmuş bazı yerlerine de pencereden sızan yağ-
         210    Türk Dili ve Edebiyatı
   205   206   207   208   209   210   211   212   213   214   215