Page 197 - 9. SINIF VIP TÜM DERSLER KONU ANLATIMLI - EDİTÖR YAYINLARI
P. 197
3. Tema: Anlamın Yapı Taşları
EDEBİY Bu seyahat, artık yolculuktan usandığım bir zamana rastlamış
EDEBİYAT ATÖLYESİAT ATÖLYESİ
1. Aşağıdaki gezi yazısını okuyunuz. Bu yazıyla ilgili yapılan olmakla beraber beni atlıkarıncaya binmiş bir bayram çocuğu
metin tahlilini inceleyiniz. gibi eğlendiriyordu. Otoray, son derece munis bir dekor ara-
OTORAY YOLCULUĞU sından akıp giderken kâh makinistin omuz başından önümüz-
deki yola, kâh arkaya geçerek akşam ışıklarıyla sararıp kıza-
Niğde’ye yaklaşıyorduk. Yanımda oturan bir Niğdeli, şehrin ran ovalara bakıyordum.
eteğini saran ağaç kümeleri arasında pek iyi seçemediğim bir
noktayı işaret etti: Yeni bir icat yalnız manzaraları ve hayatı değiştirmekle kalmı-
yor; duygularımıza, dünyayı görüş tarzımıza da tesir ediyor.
— Faruk Nafiz’in hanı, dedi.
Büyük şairin han sahibi olduğu günleri de inşallah görürüz. Yolculukta akşam, insanın gayriihtiyari garipsediği, kendini
Fakat yol arkadaşımın bana gösterdiği bina, sadece Faruk karanlık düşüncelere bıraktığı saattir. Halkın akşam garipliği
EDİTÖR YAYINLARI
Nafiz’in unutulmaz Han Duvarları şiirinde tasvir ettiği han idi. terkibiyle anlattığı bu duyguda kendimizi uçsuz bucaksız me-
safeler arasında kaybolmuş hissetmemizi, arkada bıraktığımız
Kıyafetinden anlaşıldığına göre Niğdeli arkadaş bir esnaf yahut uzağı bir daha görmek şüphesinin, öndeki uzağa yetişeme-
işçi idi. Böyle olmakla beraber Han Duvarları’nı ve Faruk Nafiz’i mek korkusunun elbette bir payı vardır. Mesafelere hâkim ol-
biliyordu. Daha garibi trende ilk gördüğü bir yabancının bu şiiri, mak emniyeti işte bu şüphe ve korku mefhumunu kaldırıyor,
şiirde tasvir edilen hanı ve Faruk Nafiz’i tanımamasını kabul et- insana bu geniş ovalarda kendi mahallesinde, evinin bahçe-
miyor, ateş ve su nev’inden herkesçe malûm şeylerden bahseder sinde dolaşmak hissini veriyor.
gibi iki kelime ile bana maksadını anlattığına inanıyordu.
Güzel şiirin kudreti! İyi yazılmış bir manzum hikâye koskoca Faruk Nafiz; “Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar” diye
bir hanı, koynundaki tapu senedine rağmen asıl sahibinin elin- anlattığı bu yolu, vaktiyle bir yaylının şiltesine uzanarak, “ken-
den alıyor, Faruk Nafiz’e mal ediyordu. dini tekerleğin sesine kaptırarak” geçmiş olmasaydı da benim
bindiğim otoray içinde tayyarede gibi geçseydi bu acı gurbet
Mamafih, arabamızda ayakta duran ve bizi dinleyen uzun şiirini bilmem yazabilir miydi?
boylu bir sakallının “yok, yahu... o han falanındır” diye öteki
mal sahibinin hakkını da zıyâdan kurtardığım itirafa mecbu- Yeni edebiyatlarda romantik hüzün ve spleen’in (siplin) gide
rum. Niğde ile Kayseri arasındaki yolu, Faruk Nafiz’in İstiklâl gide kaybolmasında bu yeni icatların da bir tesiri olsa gerektir.
Muharebesi senelerinde kona göçe üç günde aştığı o uzun Reşat Nuri Güntekin (Anadolu Notları I)
mesafeyi, ben, bugün otoray denen yeni icat bir alet içinde,
âdeta uçarak geçiyorum. Metin Sözlüğü
Akşamın beş buçuğunda daha Niğde istasyonunda kahve içi- Avam: Alt tabaka.
yordum. Sokak fenerleri yanarken Kayseri’de olacağım. Bisik- Kamara: İngiltere yasama meclisi.
letin ilk icadı zamanlarında ona verilen şeytan arabası ismini Lort: İngiltere’de babadan oğula veya ailenin ilk erkek kişisine
bu otoraya saklamak lâzımmış!
geçen veya kral tarafından bağışlanan soyluluk ünvanı.
Otoray, görünüşte yirmi otuz kişilik büyücek bir otobüs. Fakat
ikisi arasında âdeta nalınlı adam ile patenli adam farkı var. Mamafih: Bununla birlikte.
Otobüsün mütemadiyen taşla, toprakla boğuşmasına mukabil Maroken: Fas’ta işlenen yumuşak bir tür keçi derisi.
Otoray, cilâlı çelik raylar üstünde yağ gibi kayıyor. Munis: Alışılan, alışılmış, yabancı olmayan.
Ulukışla ile Kayseri arasında günde iki sefer yapan bu araba- Mütemadiyen: Ara vermeden, sürekli olarak, mütemadi.
ların, birinci ve ikinci sınıf yolcuları için, şoförün arkasında dört
maroken koltuğu, camekânlı bir kapı ile buradan ayrılan geri Nalın: Takunya.
tarafında da demokratlara mahsus, yirmi otuz kişilik kanepesi Otoray: Ray üzerinde işleyen motorlu taşıma aracı.
var. Bazı şakacı yolcular lüks kısma lortlar kamarası ötekine Spleen: Gurbet acısı, sıkıntı.
avam kamarası adını takmışlar.
Şilte: Üstünde oturulan, yatılan, içi yünle, pamukla doldurul-
Bu otoray, yolları âdeta çocuk oyuncağına çevirmiş. Meselâ
Kayserililer bizim ada vapurları biletinden daha ucuz bir para muş döşek.
ile günübirliğine Bor bahçelerinde eğlenmeye gidiyorlar. Şoför, Yaylı: Üstü ve yanları kapalı, dört tekerlekli, altında yayları
daha doğrusu makinistin bana anlattığına göre Adana ve Kay- olan, atla çekilen bir tür binek arabası, yaylı araba.
seri’de oturan iki akraba, meselâ bir ana kız pazar sabahları
bulundukları yerden hareket ediyor, öğleyin Ulukışla’da birleşi- Terkip: Birleşim, birleştirme, bir araya getirme.
yorlar; akşama doğru yine evlerine dönüyorlarmış. Zıyâ: Kaybolma, yok olma, kayıp, yitim.
Türk Dili ve Edebiyatı 197